30 Aralık 2010 Perşembe

Bir Verem Taraması Hikayesi

   Son zamanlarda başımdaki en büyük uğraş askerlik olayı. Şubeye git, form doldur, evrakları tamamla gel. Evraklar kolay fakat içlerinden biri gerçekten komik. Verem taraması belgesi. Hala verem olan var mı? Ben onu en son 74 yılında Hülya Koçyiğit oldu sanmıştım. O da rol icabıydı. Ediz Hun'u keklemek içindi. İnce hastalık falan. Taramaya gittim sabahın köründe suratsız bir abla beni karşıladı. Röntgenci gibi bir tipi vardı. Sevimsiz... Sonra anladım ki gerçekten röntgenciymiş. İçeri geç dedi. Geçtim. Soyun dedi. Soyundum. Ses tonu adeta üzerindeki beyaz önlüğü çıkarıp saçlarını salacak ve latex kedi kadın kıyafetiyle beni kırbaçlayacakmış gibi geliyordu. Ya da insan beyni çok garip ki bu cümlelerden sonra böyle şeyler olabileceğini, aslında gerçekten böyle şeyler olduğunu söylemek için en olmadık yerde bunları hayal ettiriyor. Neyse sonra beni küçük bir bölmeye soktu ve yaslan dedi. Hoppala! Şimdi yaslan burada söylenebilecek fiiller içinde oldukça garip kaçtı. Gövdemi soğuk metal duvara yasladım ve ayıldım. Taze röntgen cihazı radyasyonunu içime çektim. Ciğerlerim o anda bayram etti. Her gün resmimiz çekilmiyor abi az biraz sırıtalım biz de dediler. Sonra her şey bitti. ''Çıkın, bitti.'' dedi latex  röntgenci abla. Eh ben de çıktım gittim . Karnım açtı bir tavuk döner alayım dedim ama sabahın köründe alternatifsiz olan poğaça ve simit düeti yedim. Bir kere toplum içinde soyunduktan sonra insan ona da alışıyor. Blog yazmak da düşünsel bir soyunmaya benziyor. Aslında bu yazıyı da çıplak yazdım demeyeceğim tabii ki... Soğuk valla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder